Bu nasıl bir iman öyle

Bazı hayat hikâyeleri vardır insanı derinden etkiler. Bazılarının da öyle bir imanı vardır ki “Bu nasıl bir iman böyle!” deyip hayran olmamak elde değildir. İşte ben de yakın zamanda tanıdığım bir kadının, sahip olduğu imanından etkilendim ve iç âlemimde muhasebe yapmama, kendi imanımı sorgulamama neden oldu.

Peki, kimdir bu kadın? Firavunun kızının günümüz tabiriyle kuaförlüğünü yapan Hz. Mâşita Hatun. Eminim ki birçoğumuz bu müstesna kadının adını benim gibi ilk defa duyacaktır. Hz. Mâşita, ehl-i iman biri olmasına rağmen kaderin cilvesi olsa gerek, dönemin en dehşetli adamı olan, kendini tanrı olarak gören, tebaiyetindeki halkına “Ben sizin Rabbinizim!” deyip kendine tapmayanları öldüren mel’un bir şahıs olan Firavunun sarayında yaşıyormuş ve kızının saç bakımı gibi özel hizmetlerini görüyormuş.

Böyle bir zamanda sarayda yaşamak herkese nasip olmaz lâkin iman sahibi bir kadın için de imtihan kolay olmaz. Şirkin ve zulmün had safhada olduğu bir sarayda Firavuna hizmet edip de imanını muhafaza etmek öyle her yiğidin harcı olmasa gerek. Çünkü Hz. Mâşita, hayatının son ânına kadar imanını muhafaza etmiş, Firavundan korkmayarak yüzüne hakkı haykırmış ve imanını açığa vurmuştur. Gelin hep birlikte bu kahraman kadının hayatının son günlerine hayalen seyahat edelim.

Hz. Mâşita, günlerden bir gün yine Firavunun kızının saçını tarar. O esnada tarak âniden elinden düşüverir ve tarağı almaya eğilirken gayrî ihtiyari bir şekilde “Bismillâh” der. Bunu duyan Firavunun kızı da babasını ilâh olarak gördüğü için “Babam mı? Onu mu kast ettin?” diye sorar. Hz. Mâşita hiç tereddüt etmeden “Hayır! Benim kastettiğim benim de senin de babanın da Rabbidir.” cevabını verir. Firavunun kızı “Bunu babama söylerim!” diyerek bir nevi tehdit eder. Bu mübarek kadın da “Kurbanın olayım yapma, eyleme! Baban beni belki de oğullarımı öldürür. Emzirdiğim bebeğim var. N’olur bari ona acı!” diye yalvarmamış bilâkis merdâne “Evet, söyleyebilirsin.” der. Kız, dediğini yapar ve durumu mel’un babasına haber verir. Kısa bir süre sonra Firavun, Hz. Mâşita’yı huzuruna çağırır “Kadın! Benden başka senin bir rabbin mi var?” diye sorar. Hz. Mâşita bu soru karşısında hiç korkmadan ve hayatı pahasına “Evet, benim de senin de Rabbi, Allah’tır.” diye cevap verir. Aman Ya Rabbi! Bu nasıl bir iman böyle! Hz. Mâşita Hatun’daki iman ona öyle bir kuvvet vermiş ki emzirdiği bebeğin âkıbetini dahi düşünmeden Firavuna meydan okumuş. Âdeta “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.”1 hakikatini hakka’l-yakîn yaşamış.

Burada bir süre durmak istiyorum. Sizlerden bu sahneyi hayalinizde canlandırmanızı istirham ediyorum. Düşünebiliyor musunuz? Karşınızda Firavun var ve size böyle bir soru soruyor. Acaba biz bu kadın yerinde olsaydık ne yapardık? Hadi o zamanı geçtim. Günümüzdeki firavuncuklar olan gaddar zalimlere, dinsiz müdür ve âmirlere karşı nasıl hareket ettiğimize bir bakalım. Onların baskı ve tazyikatları karşısında ne yapıyoruz? Dik ve sağlam bir duruş sergileyebiliyor muyuz? Korkmadan imanımızı açığa vurduğumuz gibi imana, Kur’ân’a ve dahi Risale-i Nur’a daha sıkı bağlanıyor muyuz? Yoksa “Aman başıma bir iş gelmesin! Aman fişlenmeyelim! Aman mesleğimden olmayayım! Ne de olsa namazın kazası olur!” diyerek imanımızı gizleyip, namazlarımızı terk mi ediyoruz? İfşa olmayalım diye hizmetten uzak mı duruyoruz? Bu sebeple az da olsa düşünmek, imanımızı sorgulamak gerekmez mi?

Evet, Hz. Mâşita korkmamış ve Firavunun yüzüne karşı imanını açık etmiş. Bunun üzerine Firavun mel’unluğunu göstermiş, inek şeklinde bakırdan yapılmış bir heykelin eritilmesini emrederek Hz. Mâşita ve çocuklarının eritilen bakırın içine atılmasını emretmiş. Bu esnada Hz Mâşita, Firavundan bir isteği olduğunu söyler. Firavun da isteğinin ne olduğunu sorar. O korkusuz kadın da “Benimle çocuklarımın kemiklerini aynı örtüye sarıp bizi birlikte defnetmeni istiyorum.” der. Firavun da “Bu, senin üzerimizdeki hakkındır. Bunu yaparım.” diyerek kabul eder.

Firavunun emriyle, çocukları bir bir o mübarek kadının gözleri önünde ateşte eritilmiş o bakır çukuruna atılır. Nihayet sıra emzirme çağında olan bebeğe gelince, Hz. Mâşita dayanamıyor ve oldukça geriliyor. Bunu gören bebek Allah’ın izniyle konuşmaya başlar ve “Anne korkma, atla! Çünkü dünyanın işkencesi âhiretin işkencesinden daha hafiftir.” der ve kucağında bebekle o da atlar.2 Ne hazin bir ölüm değil mi?

Bu nasıl bir iman ki gözlerinin önünde çocuklarının atılacağını bilmesine rağmen asla geri adım atmaz ve yalandan da olsa Firavuna “Artık Rabbim sensin! Ne olur çocuklarıma dokunma!” demez. İşte böyle imana sahip olmak herkese nasip olmaz.

Rabbim bizleri hakikî imanı elde eden kullarından eylesin. Âmin.

Dipnotlar

Sözler, 23. Söz, 1. Mebhas, 3. Nokta

https://sorularlaislamiyet.com/firavunun-kizinin-berberi-masita-hatunun-sehid-edildigi-rivayeti-sahih-midir

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*