Din ve sosyal hayat

İnsanlar için temel haklardan birisi de inanma hakkıdır. İnanma ihtiyacı insanın hamurunda var olan bir haktır. Bunu yok etmek, ortadan kaldırmak mümkün değildir. Belli bir süre için üstü örtülse bile şartlar meydana geldiğinde ortaya çıkacak, kendini hissettirecektir. Dinsiz bir toplumun yaşaması mümkün değildir. İşte Rusya buna çarpıcı bir örnektir. Dinsizliğin hâkim olduğu dönemde, bütün kurumlarını dinsizlik esası üzerine dizayn etmesine rağmen ancak yetmiş sene dayanabildi. İnanma duygusunu, yetmiş yıl baskı ve zulme rağmen ortadan kaldırmaya gücü yetmedi. Çünkü din fıtri bir ihtiyaçtır.

Anadolu’nun bağrında, bin yıldır İslamiyet ile yoğrulmuş, haşir neşir olmuş bu topraklarda huzur ve sükunun temel taşı sağlıklı bir inanç ve onunla birlikte ahlaki değerlerdir. Bin yıldır İslamiyet’e sadakatle hizmet eden bu vatanın evlatları, ona sıkı sarıldıkça, inanç ve ahlaki değerlerine bağlı kaldıkları müddetçe kalkınmışlar, huzurlu yaşamışlar. Ne zaman ki, ondan uzak kalmışlar, manevi değerlerinden uzaklaşmışlarsa sıkıntıya düşmüşler, hayatı kendilerine çekilmez hale getirmişlerdir. İnanç ve ahlak yoksunluğu, bir kurt gibi huzur ve sükûnu kemirir. Gövdeyi içten çürütür. Manevi değerlerini kaybetmiş insanlar ve böylelerinden oluşan bir toplum, şirazesi dağılmış bir kitap gibidir. Onun sayfalarını bir arada tutmak mümkün değildir. Bu durum, en çok toplumun birbirine güven ve dayanışmasını sarsar. Kendi vatandaşı, memleketinin ve milletinin huzuruna kasteden bir Donkişot, onu kemiren bir kurt haline gelir. Artık o bir zehirdir. Girdiği yeri öldürecektir.

“Din hayatın hayatı, hem ruhu hem esası; İhya-yı dinle olur bu milletin ihyası.” Eğer hayat denilen şey güzel yaşamak, huzurlu yaşamak, arkadaşlık, dostluk, komşuluk gibi ilişkiler, güzel davranışlar ise, bunu en güzel bir şekilde sağlayacak olan dindir. Onu canlı tutmak, mutlu yaşamanın temel taşı olacaktır. Dini değerlerden fedakârlık, toplumu içten çökertecek, değerini düşürecektir. Manevi değerlerden fedakârlık etmek hem fertlerin hem de devletin idaresini güçleştirir. Hiçbir değere bağlı olmayan on adamı idare etmek, ahlaki değerlere bağlı bin adamı idare etmekten daha zordur. Çünkü böylelerinin bağlı kalacağı bir kuralı yoktur. Kuralsız olanlar ise hiç kimse tarafından sevilmez.

Depremlerde, manevi değerlerin ne kadar önemli ve gerekli olduğu ortaya çıktı. Zengini fakiri, genci ihtiyarı, bir vücudun organları gibi kenetlendiler. Hasta olan, sızlayan organın yardımına koştular. Onun acısını yüreklerinde hissettiler. İnançlı bir topluma yakışan da bu idi.

Toplumu bir vücut haline getiren bu manevi değerleri, başka türlü sağlamak mümkün değildir. Hiçbir kanun, baskı, güç bunu sağlayamaz. Vicdanlardaki din hissinden başka bunu temin edecek bir müessese yoktur. Vicdanları da besleyen inançtır, ibadettir, ahlaktır. “Mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucurat Sûresi, 49:10) “Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirini tutan binâ gibidir.” (Buharî, Salât: 88) ihtilaflar, tarafgirlikler, inat ve haset gibi kötü duygular, fertleri birbirinden uzaklaştırır. Bunlar iticidirler. Dayanışma ve kaynaşmayı ortadan kaldırır, yardımlaşma duygusunu yok ederler.

Dayanışma, memleketin kurtuluşu için de çok önemlidir. Topyekûn bir milletin şahlanması ile dünya cenneti olan bu memleket kurtulmuştur. İki tane “bir” ayrı ayrı olsa toplamları “iki” eder. Bir çizgi üstünde omuz omuza verirlerse değerleri “on bir”dir. Dayanışma fertleri fert olmaktan çıkarır, cemaat ve topluluk haline getirir. Kuru kalabalık olmaktan kurtarır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*