İsmail Heniyye yaşıyor, lakin İran vuruldu

Bakara Suresi’nin en bilinen ayetlerindendir: Mealen: “Allah yolunda katledilenlere ölüler demeyiniz, mutlaka onlar diriler, lakin siz anlayamıyorsunuz.” Filistin’i işgalcilere karşı, vatan olarak savunan İsmail Heniyye, çok güvendiği TAHRAN’DA düşmanları tarafından katledildi. Yani biz Heniyye’yi yaşıyor biliyoruz.

Filistin meselesine, bazı dindar meslektaşlarımızın, bir kısım İhvan’ın ve İran Siyasal İslâmcılarının baktıkları adeseden bakmadığımızı, önceki yazılarımızda belirtmiştik. Gayenin ve hedefin doğruluğu, haklılığı ve hatta kudsiyeti, saliklerini o davada muvaffak etmede her zaman yeterli değildir. Bu yüksek maksada vasıl olmak için, yolların ve vasıtaların da doğruluğu gerekiyor. Tarikattaki, “Usul vusülden önce gelir.” şeklindeki kaideyi, ehl-i dünya, “Usul esastan önce gelir.” diye hayata aktarmışlar.

Bediüzzaman, zamanımızdaki cihadın usullerini çok yerlerde anlatır. Küfrün ve insaniyet düşmanlarının yeryüzünde cemaatleştiklerini, bu cemaat ruhuyla dünyanın yedi kıtasına sızdıklarını, bunlara karşı; ferdî olarak, cemiyetçilikle, ümmet içinde teşkilatçılıkla ve hatta ulus devletlerle mücadele edilmeyeceğini, bilhassa 1950’den sonra yazdığı mektuplarında açıkça beyan ediyor. Küreselleşen dinsizliğe ve tahribatkâr cereyanlara karşı, milli devletlerin bölgesel paktlar kurmalarını tavsiye ediyor. Onun; Doğu’da ve Batı’da söz konusu semavi dinlere ve ahlâklara, demokrasiye, yaratılışa ve insaniyete karşı olan global Marksist hareketlerle mücadele niyetiyle kurulan Bağdat Paktı, Birinci Avrupa birlikteliği, NATO ve Balkan Paktı gibi savunma/iş birliği ortaklıklarına müsbet bakması da, insafsız tahribatçı düşmanın özelliğinden ileri geliyor.

Yeni Asya yıllardan beridir, demokrasi ve dindarlık yolundakilerine zamanın önemli paradigmalarını hatırlatmaya çalışıyor. Devletler ve milletler savaşının, Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte tarihe karıştığını ve artık sınıf, menfaat ve zümre savaşlarının yer aldığını, Bediüzzaman’dan iktibasen yüzlerce defa yazdı. Lâkin bizim Siyasal İslâmcılarımız, iktidara gelmek için her yolu mübah gören hırslı siyasetçilerimiz, hasis menfaatleri için küresel cereyanlara kâselislik eden bazı insanlarımız, bu büyük hakikatin anlaşılmasını engellediler. Hâlâ İsrail’den ve Amerika’dan bahseden o kadar nâdanımız var ki… Küresel materyalizm, Marksizm, kapitalizm, sosyalizm ve ahlâksızlık paydalarında dünya çapında ittifak etmiş, ellerindeki imkânlarla yalnızca teknolojiyi  ve silâhları değil, diplomatları ve, halkları temsil etmesi gereken siyasetçileri de satın almış vahşilerin birlikteliğine “ABD”, “AB”, hatta “Arap Ligi” derseniz, kırk bin masumun zulmen katledilmesinin sırrını yalnızca Yahudiliğe bağlarsınız. Ki o yolun Batı’da çıkmaz bir sokak olduğunu da, İsmail Heniyye’nin şehadetinden sonra anlarsınız.

Evet, olan İran’a oldu. Bu bedbaht ülke, Humeynî’den bu yana takip ettiği “Siyasal İslâmcılık” siyasetinin acı meyvelerini topluyor, bugün. İran halkını hürriyetlerinden –şeriat adına(!)– mahrum edenler, meydanlarda Filistin’i ve Mescid-i Aksa’yı seslendirdiler. Bu sokak nümayişleriyle mazlum halklarının isteklerini bastırdılar. Kendi halklarına demokrasiyi ve adaleti çok görenler, üç bin senelik medeniyete ve tarihe sahip bir ülkeyi İsrail karşısında maskaraya çevirdiler. Ve küresel deccaliyetin himayesindeki İsrail hükümetleri de, İran’ın bu zaaflarından yıllardır istifade ediyor. Humeynî’nin özel uçak ile Paris’ten İran’a getirtilmesi, Kirmanşah Katliamı, İran-Irak savaşı ve daha nice hadisenin içinde, küreselcilerle birlikte İsrail de vardı.

Sakın yukarıdaki cümlelerle İran düşmanlığı yaptığım su-i zannına kapılmayınız. Küresel sosyal Marksistlere karşı bütün yazılarımda İran’ın yanında olduğuma arşivlerimiz şahittir. Fakat şu hadisede, İran’a bu kadar büyük bedel ödeten siyasalcıları ikaz etmemiz gerekmiyor mu? Allah’a şükürler olsun ki İran hükümetleri, bu küresel düşmanlara karşı, kısmen de olsa Rusya ile ittifak ettiler. Bu ittifaklar kurulmamış olsaydı, düşman her halükârda İran’ı savaş ateşinin içine sokacaktı. İran’ın sinir uçlarıyla oynayan, adice cinayetler işleyen ve bütün Ortadoğu’yu –Arap Baharı’nda olduğu gibi– ateşe vermek isteyen BOP’çulara karşı Rusya ve az da olsa Çin, İran’ın dehşetli sel felâketine kapılmasını engelliyor.

Batılı yorumcuların yazılarını dikkatlice tahlil ettiğimizde, bu çatışmalarda karşımızda ne ABD’yi ne de Yahudileri görebiliyoruz. Hint-Yahudi kırması bir kadının arkasında siperlenmiş küresel bir eşkıya ile; kendisini kurtarma karşılığında bölgeyi ateşe vermeye çalışan beş-on Yahudi siyasetçiden başka sahnede figüran göremiyoruz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*