Nefeslerimizin kaynağı akciğerlerimiz

İnsan anatomisinde yer alan küçük olsun, büyük olsun her bir organın konumuna göre hayatî öneme haiz görevleri vardır. Bütün omurgalılarda ve insanlarda bulunan akciğer, solunum organıdır. Yine hayat için elzem olan ve hayatın can suyu hükmünde olan oksijeni temin etmekte de onun görevidir.

İşte burada, bilindiği üzere insan sağlığı ve yaşamı için vücudun bütün organları birbiriyle bağımlı olmakla beraber; yek diğerinin görevini de ikmal ederler.

Akciğerler süngere benzer ve oldukça esnek ve yumuşak bir yapıya sahiptirler. Teneffüs ile içi dolan bir balona benzer. Göğüs boşluğunda büyük damarlar ve kalbin yan taraflarında bulunan solunum yuvaları ile kan arasında, gaz alışverişinin sağlandığı aynı soluk borusundan beslenen, eşit çift parçadan oluşan, bir organdır.

Gaz alış verişi derken; dışarıdan oksijeni alır ve içeride birikmiş olan kirli gazı, yani karbondioksiti dışarı atar. İki akciğer parçasının orta yerinde kalb, yemek borusu, soluk (nefes) borusu ve büyük damarların bulunduğu boşluk vardır. Bir insanın akciğerlerinin ortalama ağırlığı 1200-1300 gramdır.

Evet, akciğer hârika çalışma sistemiyle doğrudan doğruya Allah’ın muhteşem bir sanat eseridir. Solunum sistemi, akciğer üzerinden ifade edilmektedir.

Solunum sistemi kabaca nefes borusu, bronşlar, bronşcuklar ve akciğerlerden meydana gelir. Ağız ve burun yoluyla nefes borusundan içeri giren hava akciğerlere gider. Hava ise, oksijen ve azot atomlarından teşkil edilmiştir. Cenab-ı Hak, oksijen ile karbon atomları arasında şiddetli bir cazibe münasebeti vermiştir. O iki element birbirine yakın oldukları zaman, hemen birleşirler ve karbondioksit haline dönüşürler.

Toplar damarlar ile kalbe taşınan ve oradan da akciğerlere pompalanan kirlenmiş kandaki karbon maddesi, solunum yoluyla aldığımız havadaki oksijenle, akciğerlerin hava keseciklerinde buluştukları zaman, birleşirler ve karbondioksit haline gelirler. Bu birleşmeyle, hem kandaki karbon alındığı için kan temizlenmiş olur, hem de vücut ısısı temin edilir ve hem de karbondioksit halindeki kirlenmiş hava dışarı atılırken; burada bir mu’cize daha gerçekleşir ki; ağzında her bireyin kendisine özgü ses tonuyla beraber, kelime meyvelerini vermiş olmaktadır.

Daha önce hava bahsinde değinmiş olmakla beraber; yeri gelmişken bir daha ifade etmekte beis görmediğim şu husus vardır ki, her insanda ortalama vücut ısısı otuz altı buçuk derecedir. Bu ısının temini nefes alınırken gerçekleşir.

Çünkü, kandaki karbon atomu ile alınan nefesteki oksijen atomunun iki ayrı hareketleri vardır. Akciğerlerde buluşan ve birleşen her iki elementin atomları tek bir hareket ile hareket etmeye başladığı zaman; tek bir hareket açığa çıkar. İşte, o açığa çıkan hareket vücut ısısına dönüşür. Burada gerçekleşen mu’cize olaya lütfen biraz daha dikkatlice bakalım, düşünelim ve gerçek anlamıyla idrak etmeye çalışalım.

Hücrelere gelen besin elemanları daha besin maddelerinden ibaret iken; hücrelerin fonksiyonları bu besinleri yakmaktadır. Vücudun ısısını sağlayan yegane kaynak bu yanma olayıdır. Siz tutuşturmadan yanma olayını meydana getiremezsiniz. Öncelikle tutuşturma olayını temin edeceksiniz. İşte tabiat’ta bu tutuşturma olayını meydana getirecek küçük kimyasal bileşikler (hücreler) hazırlanmıştır. Kendilerine besini tutuşturarak yakan hücreler böylece oksijen, hidrojen ve karbonu sağlamış ve gerekli ısıyı elde etmiş olurlar. Her yanma olayında olduğu gibi, bundan da hasıl olan, su buharları ve karbondioksittir. Kan, karbondioksiti akciğerlere taşır. Nefes almayı temin eden yegane şey akciğerlerdeki karbondioksittir. İnsan bir gün içinde yaklaşık olarak 1 kilogram karbondioksit üretir. Fakat diğer yandan bir çok karmaşık fonksiyonlar, insanı bu karbondioksitle zehirlemekten de korur. Zararlı mikropların vücutta bir enfeksiyon meydana getirmesi halinde sistem bunları karşılayacak devamlı bir ordu bulundurur. Bu ordu normal olarak mikropları yener ve insan vücudunu erken ölümden korur.

Bütün bunlar, tam aksamayan en mükemmel bir nizam içinde olur. Nizam ise, tesadüfle taban tabana zıttır. O nizam, mutlaka o düzeni tesis edip süreklilik kazandıran bir nâzımı gösterir. O nâzım da şüphesiz Allâh’tır.

Otonom sistem adı verilen ve göğüs kafesindeki diyaframın irademiz dışında bir körük gibi çalışmasının sonucu alınan nefesteki hârika olaylar zinciriyle bu mu’cize hadiseler gerçekleştiği halde; bu büyük nimetin farkına varamayan ve bu nimetlerin Sahibine şükür vazifesini yerine getirmeyen insanlara ne kadar yazık! Cenab-ı Hak, insanların çoğundaki bu gafleti kast ederek “İnsan çok zalim ve çok nankördür.”(1) diye ferman ederek, onun gaflet ve nankörlüğünü kınayarak, ikaz etmektedir.

Akciğerin çalışmasında kalb önemli bir etkiye sahiptir. Akciğerin kalb ile bağlantısını sağlayan atardamarları vardır. Bu damarlar vasıtasıyla kalpteki kirli kan akciğerlere taşınmaktadır. Kirli kanı akciğerlere taşıyan atardamarlar, akciğere girdikten sonra, oldukça ince kılcal damarlara ayrılır ve dönüşürler.

Akciğerde bulunan oksijen sayesinde temizlenmiş olan kan, bu toplardamarlar kanalıyla kalbe taşınır ve buradan vücudun en ücra köşesinde bulunan hücrelere kadar, yani bütün organlara, hatta saç teline kadar pompalanarak dağıtılır. Bu şekilde vücutta bulunan kirli kan, solunum vasıtasıyla akciğerlere giren oksijen neticesinde temizlenir.

Akciğerin içinde gaz değişimlerinin gerçekleştirildiği hava kesecikleri vardır. Bunlara tıp dilinde “alveol” denir. Bronşlar, bir ağacın dalları gibi, adeta bir sarmaşık mesabesinde akciğerin içini sarmalamış durumdadır. İşte bu bronşlar aracılığıyla solunan hava alveollere getirir, burada gaz değişimi gerçekleşir. Yani oksijen kana geçer ve kalbten gelen kirli kan, yani karbondioksit tekrar aynı nefesle dışarı atılır. Ve bu işlem ve faaliyet; alıp verilen her nefesle tekrarlanır ve hiç bir zaman bu rutin görevde bir şaşma, bir sapma ve bir ihmal görülmez.

Bu alveol denilen kesecikler içinde elastiki lifler bulunan tek katlı yapı epitel dokudan yapılmıştır. Alveollerin duvarındaki zengin kapiler ağ ile gaz alışverişi gerçekleşir. Akciğerin bir görevi, bütün fonksiyonlarını dışarıdan aldığı havanın içindeki oksijeni, alveollerin etrafındaki kılcal kan damarlarına geçmesini sağlamaktır. Bu kılcal damarlar o kadar küçük ve incedirler ki, ancak mikroskoplarla görülebilirler. Bu suretle, vücudun bütün fonksiyonlarının devamla çalışmaları da temin edilmiş olur. Bu faaliyet, uzun zaman diliminde değil, sadece saniyeler içinde gerçekleşmektedir. Ve bu akıllara durgunluk veren icraat; devr-i dâim suretiyle yaşam boyunca devam eder.

Çok kıymetli okuyucu dostum, bu anlattığımız ve aktarmaya çalıştığımız bilgiler; işin ehli uzmanlar tarafından daha güzel, daha detaylı ve hatta daha çekici bir üslup ile anlatılabilirler ve haddiz-zatında bu bilgilere her an için ulaşmak da mümkündür.

Öncelikle bu kısa bilgileri nazarlarınıza sunmaktan maksadımız; akciğer denilen hayatî organımızda kan vesilesiyle, kalb ve akciğer arasında cereyan eden oksijen ile vücudun artığı kabul edilen karbondioksitin nasıl değişim ve dönüşüme uğradıkları problemi üzerine dikkatleri çekmek ve bunun versiyonu ile nasıl gerçekleştiği hususu üzerinde derince düşünüp, idrak etmeye çalışmaktır.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şu olmalıdır. Akciğerde alveol denilen küçücük hava torbacıkları ve oradan kalbe kadar uzanan ve gözlerle görülemeyecek kadar küçük, kılcal damarlarla kirli kanın bronşlarda ve bronşların içinde ince detaylarıyla yer alan alveollarde değişime uğraması; yani oksijeni, akciğeri doldurmuş havadan süzüp alması ve hemen kalbten gelen karbondioksiti de akciğerin içine boşaltması ve aynı nefesin (soluğun) burun ve ağızdan dışarıya atılmasının hikmet ve gizemini anlamlandırmak, yani bu cereyan eden akciğerlerdeki faaliyetlerin herkesçe bilinmeyen ilminin gizli taraflarının ilâhî sebep ve hikmetlerinin manasını ve gayelerini idrak etmek ve sübhanellâh diyerek takdir etmek ve bir cihetle şükür mahalli olan kalbiyle tezekkür etmek ve o hikmet sahibi Yüce Yaradana hamd ve teşekkürlerini bildirmektir.

Hülasa, diğer organlar gibi akciğer de Cenab-ı Allâh tarafından bize tevdi edilen bir emanettir. Bu emanete hıyanet etmemeliyiz. Soluduğumuz havanın temiz olmasına özen göstermeli; etrafımızı, çevremizi, bahçemizi ağaçlandırmak suretiyle oksijeni bol, yeşil alanlarda yaşamaya bakmalıyız.

Kapalı, havası kirli yerlerden uzak durmalı; özellikle sigara ve benzeri zehirli gazları içinde barındıran maddeleri kullanmaktan şiddetle uzak durmalıyız. Zira, akciğer kronik hastalıklarının ekserisi, bu madde kullanımlarından kaynaklandığını biliyoruz. O pembemsi, tatlı renkli akciğerlerimizi kömüre dönüştürmeyelim.

Diğer kötü durumlarda olduğu gibi bu meyanda da Allâh Te’alâ, bizlerin yararına olarak şöyle uyarıda bulunmaktadır: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız. Yaptığınızı güzel yapın; Allâh, güzel yapanları sever.”(2) buyurmuştur. Bu ikaza uymak boynumuzun borcu olmalı.

Bir Âyet Meali:

“Onların yapmış olduğu yapılar (binalar), kalbleri paramparça oluncaya dek, kalblerinde bir nifak (münafıklık) ukdesi olup kalacak. Allâh her şeyi bilendir, işi sağlam yapan ve yaptığında hikmet bulunandır.”(3)

“Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa; o yerde güneş batıyor demektir.”

Konfiçyüs

Dipnotlar

(1) Ahzab 33/72 İsra 17/67
(2) Bakara 2/195
(3) Tevbe 9/110

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*