“Nur şakirtleri kağıdı bitirdiler”

Cahilliği ortadan kaldırmak için, okuma-yazmayı yaygınlaştırmaya çalışmak, devletin ve hükûmetlerin en mühim vazifelerinden biridir. Medenî dünyadaki genel teamül de bu yöndedir.

Devlet, dünyanın hemen her yerinde vatandaşını okumaya, ilim sahibi olmaya teşvik ediyor. Bu sayede, toplumdaki “toplam kalite”yi yükseltmeye çalışıyor.

Ne var ki, 1930-40’lar Türkiye’sinde durum tam tersine olmuş. Bilhassa Said Nursî’ye ve Nur Risâlelerini okumaya, yazmaya çalışan vatandaşlara karşı, dönemin hükümetleri adeta cephe açmış durumda. Öyle ki, birçok yerde kâğıt ve mürekkep gibi bilginin temel unsurlarına yasak konulmuş. Yasak-lamanın mümkün olmadığı yerlerde ise, mânevî baskı yapıl-mış, günümüz tabiriyle mobbing uygulanmış.

Bu baskıcı durum karşısında, Nur Talebeleri yine pes etmemiş, risâle yazmak ve çoğalt-mak için ellerine geçen paralarla kahramanca kâğıt-mürekkep almaya devam etmişler. O kahramanlardan biri de Isparta İslâmköylü Hafız Ali’dir.

(NOT: Bir zehirlenme vakasında komaya giren Hz. Bediüzzaman’ın yerinde vefat eden Hafız Ali, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in hem dayı tarafı, hem eşi Nazmiye Hanımın akrabası, hem de onun Kurân hocasıdır.)

O tarihlerde, bir taraftan “Halk cahil kalmasın, okusun” diye caka satan devletlûler, bir taraftan da Hafız Ali gibi sırf iman-Kurân ilmiyle meşgul olan itibarlı zâtların aleyhinde kara propagandalar yaptırmayı adeta vazife edinmişler.

İşte, bu acı gerçeğe işareten, Üstad Bediüzzaman, bir lâhika mektubunda şunu ifade ediyor: “Hafız Ali’nin tahkikatına gelenlerin, ‘Mağazalarda kâğıt kalmadı. Risâle-i Nur şakirtleri kâğıdı bitirdiler’ demeleri, …Risale-i Nur şakirtlerini müftehirane teşci ve       teşvik eden bir hadisedir.”

(Kastamonu Lâhikası: 105)

Bu meselede cân alıcı bir soru şudur: Risâle-i Nur şakirtleri kâğıdı ne için kullanıyor?

Aşağıdaki paragrafı okuyunca, mesele aslında tamamıyla açıklığa kavuşuyor. O zamana bugünden bakınca, belki şunu demek gerekiyor: Hz. Bediüzzaman ve talebeleri, kâğıdı öyle ulvî-kudsî bir hizmet için kullanıyorlar ki, Diyanet Dairesi, onlara bütün imkânlarıyla yardımcı olması geriyor.

İşte, o günlerde âcilen ihtiyaç duyulan “on beş tabaka kâğıt” ile ilgili meselenin izahına dair bilgi notu: “Hazret-i Zât-ı Ahmediye (Aleyhisselâm) nasıl bir şecere-i tûbâ olduğunu ve asfiya ve evliya ve sıddıkîn, o şecere-i nuraniyenin meyve-leri ve mesâlik ve turûk onun dalları olduğunu gösterir bir silsile-i azîme, eskiden kalma ve eskimiş bir silsilenâme yanımda var. Onu güzelce tebyiz etmek (temize çekmek) için hattı güzel, cetvelde mehareti bulunan zatları istiyorum. Şimdilik Hüsrev İle Tenekeci Mehmed Efendi, Bekir Ağada bulunan ölçüyle on beş tabaka kâğıtla beraber, Hâfız Ali’nin haber gönderdiği vakit gelsinler. (BSN; Barla Lahikası: 167)

Demek ki, söz konusu kâğıt ihtiyacı, Hz. Peygamberin (asm) şeceresi ve silsilesi, yani “soy ağacı”nın çizelge şekilde kayda geçirilmesi için imiş…

Konuya dair bir başka suâl, hâsıl olan kâğıt ihtiyacı için kim veya kimler yardımcı oluyor?

Yazının finali bu suâlin cevabı olsun. Emirdağ Lâhikasında, bu noktaya dair şu ifadeleri okuyoruz: “İki defa Nurun hizmeti için buraya kadar gelen kıymetli hemşiremiz Zehra’nın, Medresetü’z-Zehranın kağıt masrafına iki yüz lira vermesi, hanımlar kısmında da Hüsrevler, Feyziler, Ahmedler bulunduğunu gösteriyor.” (Age: 196)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*